quick-art-space.title

7 Mart 2024

Troyalı Kadınlar

Benal Dikmen’in “Troyalı Kadınlar” başlıklı 7. solo sergisi Nergis Abıyeva küratörlüğünde 8 Mart – 28 Nisan tarihleri arasında Quick Art Space’te gerçekleşiyor.

Paylaş

Troyalı Kadınlar

Benal Dikmen’in Troyalı Kadınlar sergisi, 2023’te Çanakkale’de gerçekleşen iki solo sergisinin Quick Art Space’in mekânına özgü olarak yeniden tasarlanmış hâlidir. İlki 8 Mart 2023’te Troya Müzesi’nde, ikincisi Eylül 2023’te Manfred Osman Kütüphanesi’nde olmak üzere Çanakkale’de açılan sergi dizisi, aslında uzun bir yolculuğun hem neticesi, hem de başlangıcı. 2000’lerin ortalarından itibaren sanatçı ve akademisyen olarak çalışmalarına devam eden, resim yapmayı ve yazı yazmayı eşit derecede seven Dikmen için, imge ve yazı kimi zamanlarda, birbirlerinin yerine geçmiş. Mitoloji, arkeoloji ve tarih çalışma alanları olan, MSGSÜ başta olmak üzere çeşitli üniversitelerde “Mitoloji ve Çağdaş Sanat”, “Uygarlık Tarihi” gibi dersler veren Dikmen, ilgisini çeken anlatıların geçtiği yerleri araştırmaya başlar. Bu amaçla, pandeminin ardından, çoktandır merak ettiği Çanakkale’de vakit geçirir, saha çalışması yapar.

Serginin kaynağı olan Troya Savaşı’yla ilgili pek çok şey yazılıp çizilmiş, bu savaş defalarca görsel sanatlara konu olmuştur. Benal Dikmen’le ilk telefon konuşmamızda projesinden bahsederken, zihnime “Troya efsaneleriyle dolup taşan bir şehirde Troya’ya dair yeni bir şeyler söylemek, özgün bir görselleştirme ortaya koymak mümkün mü acaba?” sorusunun düştüğünü hatırlıyorum. Yüz yüze görüşmemizde, sanatçının iki yıldır sürdürdüğü çalışmalarına bakarken, şüpheci zihnimin ortaya attığı bu soru dağılmış, yerini heyecana bırakmıştı.

Euripides (MÖ 480 - MÖ 406) Troyalı Kadınlar adlı tragedyasında, savaş içerisindeki ve sonrasındaki kadınların kentleri yağmalandıktan, kocaları öldürüldükten ve ailelerinden sağ olanlar köle olarak götürüldükten sonra, geride kalan Troyalı kadınların yazgılarını anlatır; yani Troya savaşını kadınların perspektifinden ele alır. Benal Dikmen, tragedya başta olmak üzere hem birincil anlatılardan, hem de birincil anlatıların feminist perspektiflerle zenginleştirildiği eleştirel okumalardan yola çıkarak, aslında tüm zamanlardaki kadınların savaşlardaki durumlarını, güncel bir bakışla ele alır: “Kadınların işinin ve savaşçıların mücadelesinin zorunlu olarak birbirine zıt olduğu söylenebilir. Kadınların işi yaratıcıdır, yünü ipliğe çevirirken düzensizliği düzene dönüştürür. Aynı zamanda yaşamı sürdüren, çocukların beslenmesi ve bakılması görevlerini üstlenen kadınlar tekstil üretimi ve çocuk yetiştirmeyle uğraşarak, topluluğunun gönenci ve varlığının devamı için gerekli olan işleri gerçekleştirir. Savaşçıların Truva’daki çalışmaları ise aksine yıkıcıdır. Savaşçıların savaşta ölmeleri, kadınların bu erkekleri doğurmak ve onları bebekliklerinden itibaren büyütmek için gösterdikleri özeni ortadan kaldırır.”1diye açıklayan sanatçı, Troyalı kadınları irdeler.

Helen’in İkili Yaşamı: Pantolon giyen ilk kadın olarak rivayet edilen Helen’den2, “feminist bir yaşam sürmek" adına ne öğrenebiliriz?

Troyalı kadınlar arasında en öne çıkan karakteri olarak Troyalı Helen, Yunan mitolojisinin en karmaşık ve gizemli kahramanı. Yaklaşık iki bin yıl boyunca, öyküsü sürekli olarak farklı izleyiciler için farklı bağlamlarda yeniden anlatıldı, yeniden biçimlendirildi ve yeniden yorumlandı. Helen karakteri, düşünürler, şairler, oyun yazarları, romancılar, müzisyenler, yönetmenler ve sanatçılar tarafından farklı ve çelişkili şekillerde yorumlandı ve değişti. Helen, Yunan mitolojisinin en tartışmalı figürlerinden biri oldu.

Genel anlatıda ve popüler kültürde Helen, Troya savaşını başlatan, her şeyin suçlusu kadın3olarak bilinse de, aslında Helen’in Troya Savaşı’ndaki “konumuna” ilişkin bazı belirsizlikler söz konusudur. Yunan şair Stesichorus’un (MÖ 630-555) anlatısına göre, Helen aslında Troya’ya hiç gitmemiştir. Şiirinde Helen’in Mısır'a götürüldüğünü söyleyerek, Paris'in Troya'ya kaçırdığı kadının sadece bir hayal, “gerçek sanılmış bir imge” olduğunu yazar. Euripides de Helena tragedyasını Helen’in Troya’ya hiç gitmemesi, Mısır'da yaşaması üzerine kurar.4

Üçüncü dalga feminizmin zemininde Helen, feminist yazarlar ve düşünürler tarafından güzelliği, sorumluluğu ve suçluluğu açılarından yeniden yorumlanır. Hilda Doolittle, 1950’lerde yazdığı ve ilk kez 1961’de yayınlanan “Helen Mısır’da” adlı şiirinde, Helen’in varoluşunu feminist bir bakışla ele alır. Helen’in antik çağda yaratılan öyküsünü batı dünyasının erkek egemen öykülerine tezat oluşturacak bir şekilde yeniden işleyerek, Helen karakterine yeni bir kadın kimliği, deneyimi ve söylemi kazandırarak kadına özgü yeni bir görüş ve yeni bir kendini keşfetme arayışı kazandırmak amacıyla şiirin mekânını Mısır olarak seçer. Doolittle’ın Helen’i, hikayesi başkalarınca anlatılan pasif bir karakter değil, kendi adına konuşabilen bir öznedir.5

Benal Dikmen’e göre Helen mutlak güzelliğin paradigması olarak, sürekli olarak onu betimlemeye çalışan herkesten kaçınır ve bunu engeller. Bu sınırlar içinde Helen, cinselleştirme ve fetişleştirmenin yanı sıra iftira ve suçlamaya karşı savunmasız olarak erkek bakışının nesnesi haline gelir. Böylece, yazın dünyasında olduğu gibi görsel sanatlar dünyasında da Helen hem kadınsı güzelliğin özü hem de karşı konulmaz güzelliğin kullanabileceği yıkımın güçlü bir sembolü olarak ortaya çıkar.

Birbiriyle çatışan ve uzlaşan/uzlaşım sağlayan, Mısır’da ve Troya’da iki farklı Helen, Dikmen’in çalışmalarını oluşturan bir ikiliğe dönüşür. Bu bölünme Helen’in Paris’in aşkı karşısında yaşadığı çelişkilerden mi ortaya çıkmıştır? Dikmen, Helen’in bir yanının Paris’le gitmek isterken diğer yanının buna engel olduğunu, bu ikiliğin savaşı sevgiden, dışsal ve güç güdümlü olanı içsel ve psikolojik olandan ayıran ikilik olduğunu ifade eder: “Yunan geleneğinin anlattığı erkeklik ve savaş marjinalleştirilmiştir; onun yerine, Mısır'ın daha eski, daha az bilinebilir uygarlığında bulunan bir kadınlık ve aşk öyküsü yer almaktadır.”

Bu iki Helen arasındaki ilk bölünmenin bize kazandırdığı şey, Helen figürünün epik geleneğin sınırları dışında betimlenebileceği bir alandır. Yunan geleneğinde, Helen’in aşağılandığını ve yanlış anlaşıldığını düşünen sanatçı Helen’i şöyle anlatır: “Kader kurbanı olarak kabul edildiğinde, eril hırs ve arzunun sessiz piyonu olarak görülür ve paradoksal olarak, cinsel olarak sapkın ve yıkıcı olarak yorumlanır. Oysa, Mısır’daki Helen için böyle bir suçlama ve sorgulama söz konusu değildir. Mısır'daki Helen'de kadın ve onun özgürlüğünün formüle etmesi, birlik ve bölünme karşıtlığının ötesine geçen bir kadınlığın temsili önerilir.”

Benal Dikmen, Helen’in İkili Yaşamı’nda, Helen’i bir ilham kaynağı ya da çıkış noktası olarak değil, yeniden yazılması ve yeniden üzerinde düşünülmesi gereken bir karakter olarak ele alıp yorumluyor. Troya destanının merkezi olan kadın figürünü yeniden konumlandırıyor. Sanatçı, hikâyeci ve didaktik bir anlatımı tercih etmiyor. Bilakis, Helen’i ucu açık, çelişkili ve kararsız bir noktada bırakıyor. “Aslına bakarsanız, biz onu anlamaya çalıştıkça Helen bizden kaçmaktadır sanki” diyor.

Çanakkale’de gerçekleşen her iki sergide olduğu gibi, bu serginin temelinde de kolajlar var. Sanatçı, sergiyi oluşturan yapıtlarını, anonim 19. yüzyıl fotoğraflarını kesip biçerek yaptı. Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksekokulu’nda tekstil tasarımı eğitimi sırasında, yine sıklıkla kolajdan yararlanan sanatçı, MSGSÜ resim bölümünden mezun olduktan bir süre sonra zaman zaman kolaj yaparak çeşitli karma sergilere bu tür çalışmalarla katılır. Dikmen, tuval yüzeyinin bütün düşünceleri yansıtmakta zaman zaman yetersiz kaldığını, kolaj tekniğinin düşünceleri ifade etmekte kendisine daha fazla olanak tanıdığını ve kolaylık sağladığını, mekân sorununu daha kolay çözdüğünü düşünür. Üstelik, kolaj yaparken -tekinsiz olanın- bilinçdışıdan fırlayıp gelenin ortaya çıkarak işin boyutunu derinleştirdiğine de inanır.

Bu sergideki tüm yapıtlarında bilinçli olarak anakronizme başvuran Dikmen, giysileri, kullanılan eşyaları, mitolojik figürleri kimi zaman antik dönem Yunan vazolarından ödünç alsa da, aralarına o dönemde ve yörede bulunmayan unsurları katarak, eklektik ve melez figürler ortaya çıkardı. Çeşitli dönemlere ait figürlerden parçaları kesip biçerek figürler oluşturan Dikmen, “betimlenemeyen" Helen figürüne sadık kalarak figürlerin yüzlerini silik/bulanık bırakmayı tercih etti. Bilinçli olarak kullandığı anakronizmle, Helen’in kimliğini ataerkil düzenlerin sorunlarını yaşayan çeşitli dönem ve kültürlerdeki kadınları kapsayacak şekilde genişletti.

Sanatçı, kolajların videoya dönüşmesi aşamasında sanatçı ikilisi Ahmet Rüstem Ekici ve Hakan Sorar’la işbirliği yaptı. Anonim kadın figürlerinden ve sembolizm içeren türlü türlü nesnelerden oluşan kolajlar, dijital ortamda yatay bir düzlemde buluştuktan sonra büyük kumaşlara basıldı. Kumaşta karar kılmamız Dikmen’in hem müdavimi olduğu MSGSÜ’de yer alan Halı Atölyesi’yle, hem de tekstil mezunu olmasıyla örtüştü. Videonun ve çerçeveye alınmış kolajların yanı sıra, altı çalışmayı ışıklı panoyla mekâna yerleştirmeye karar verdik.

Mitolojik anlatıların çağımıza nakledilmeyi talep ettiğini, günümüzün düşüncelerine, yeni sanat alanlarına ve tekniklerine göre yeniden yorumlanmaları gerektiğini düşünen Benal Dikmen, bu sergiyle mitoloji ve çağdaş sanat arasında bir tür “aracılık” yapmaya devam ediyor. Troyalı Kadınlar’da mitolojik anlatıları yeniden gündeme getirirken, izleyiciyi içinde olduğumuz zamanı toplumsal cinsiyet perspektifinden irdelemeye davet ediyor.

Nergis Abıyeva, Mart 2024, Erenköy.

1Bu sergiler dizisi vesilesiyle Benal Dikmen ile gerçekleştirdiğimiz görüşmeden, 10 Ocak 2023.

2Helen’in pantolon giyen ilk kadın olarak rivayet edildiğini Mart 2023’te kütüphaneyi ziyaretimizde arkeolog ve kütüphane görevlisi Gül Yurun Mavinil’le sohbetimiz sırasında öğrenmiştim.

3Kutsal kitaplardaki Adem ile Havva anlatısında da, aynı yaklaşımın olması bir tesadüf müdür?

4Karen Bassi, Helen and the Discourse of Denial in Stesichorus' Palinode, Winter 1993, Vol. 26, No. 1 (Winter 1993), pp. 51-75

5Nisa H. Güzel Köşker, “Revision of Helen’s Myth and a New Female Discourse in Hilda Doolittle’s Helen in Egypt”, Dil Dergisi, Ocak-Haziran 2016

Diğer Sergiler